Türkiyenin, hayata dair her alanda gelecek 50 yılına damga vurması beklenen elit/entelektüel akademi adaylarını yetiştirme düşüncesi. Olumlu ve olumsuz yönleri bir arada barındıran, son yılların en iyi amaçlar ile kurgulanmış ancak işleyişi oldukça enteresan akademik projelerinden. Olumlu yönleri; araştırmacıların tam zamanlı çalışmalara yoğunlaşabilmeleri. Ortalama altı bir gelirle de olsa ( asgari ücrete yakın) hayata tutunabilmeleri. Yökün söylemsel olarak doktorantlara çok kıymet vermesi de dikkat çekiyor. Projenin olumsuz yönlerine bir bakalım. Başka bir iş ile meşgul olmayan gençlerin, düşük sayılabilecek burs geliri ile hayata tutunabilmelerinin zorluğu ilk dikkat çekenlerden. İstanbul ve Ankara gibi hayat pahalılığı yüksek şehirlerle, Anadolu illerindeki gençlerin aynı miktarda burs almaları eşitliğe uygun ancak adil mi bilinmez. Verilen miktar bu şehirlerde kira fiyatlarını ancak karşılıyor olmalı. Doktorantların herhangi bir kadro garantileri yok . Aslında akademide ömür boyu kadro garantisine karşıyım. Ancak burada durum biraz farklı. Bu kadro garantisinin olmaması, proje özelinde hiç hesap edilmedik biçimde beyin göçüne sebebiyet verebilecek bir unsur olabilir. Çünkü bu doktorantların bir kısmı, lisans/yüksek lisans ve doktora alanları arasında uyuşmazlığı göze alarak tematik bir alanda doktoraya başlıyorlar. Mesela tarih bölümü lisans /yüksek lisans mezunu bir öğrenci uluslararası güvenlik alanında doktora yapmak için alan değiştirip siyaset bilimi alanına başvurabiliyor. Programı kazanırsa da eğitime o tematik alanda siyaset bilimi çatısında başlıyor. Programın ruhuna uygun olarak çok disiplinli bir bilim insanı olarak yetişiyor. ortak havuzlardan ders alıyor. Çok yönlü düşünce sistematiği kazanıyor. Ancak peki Türkiye akademisinde bu duruma bakış nasıl? Şu an ki akademi bir yönüyle, onları işe alırken bu durumu sorun yapabilecek özellikler taşıyor. 20.yüzyılda yetişmiş bilim insanlarının bir kısmının, çok disiplinli çalışmaların önemini algılayıp - algılamadıkları tartışmalı bir konu. Örnekteki genç arkadaş, doktora mezuniyeti sonrası tarih alanında doktora yapmadığından, tarih bölümlerinde bu bakış açısındaki hocaların tavrıyla işe kabulde zorluk yaşayabilir. Lisansı ve yüksek lisansı, siyaset bilimi olmadığından oradaki başvurularda da sorun çıkabilir. Aslında çıkmaması gerekir ancak burası Türkiye. Yökün buna eğilmesi gerekli. Yök çevrelerinde bu projenin sadece akademi odaklı olmadığı ve gençlerin özel sektörde de iş bulabilecekleri değerlendirmeleri varmış. Fakat bu doktorantların özel sektörde istihdamı bazı tematik alanlar için çok zor. Başarı endeksli bile olsa bir kadro garantisi, ciddi emeklerle yetiştirilen 100/2000 lerin yurt dışına beyin göçüyle gitmelerini engelleyebilir. Gelişimini tamamlayamamış genç, yeni üniversitelerimiz bu iş için proje okullar ilan edilebilir. Bu kadar yatırım yapılan gençler, teknik hatalarla kaybedilmemeli. Dikkat çeken bir diğer unsur ise bursun yüksek lisans mezunları icin 48 ay , lisans mezunları (bütünleşik) icin 60 ay süreli olması. halbuki ülke phd mezuniyet ortalaması bunun epey üstü. İlk kez duyanlar için inanması güç olan bir gerçek ise bursiyerlerin sigortalı olmadığı istikametinde. Fen bilimi alanında çalışanların laboratuvar çalışmalarının riski ortada. Ayrıca doktora yapan insanlarının genel yaş dağılımı 28-35 arası olan bir ülkede, bu gençlere sigorta yapılmıyorsa sosyal ve ekonomik hayattan, evlilik durumlarına kadar bir dizi engeller belirebilir. Bu konuda milli eğitimin ylsy bursu ve tübitak bursları gibi seçenekler örnek alınabilir. Yök yetkilileri bu doktorantlara çok önem verdiğini söylüyor ve bu öğrenciler önemli mülakatlardan geçerek doktora eğitimi alıyorlar ancak yabancı dillerinin gelişimi için araştırma görevlililerine sunulan desteklerden faydalanamıyorlar. Benzeri başka sıkıntılar da var. Özetle bir projenin ülkeyi tek başına kanatlandırması elbette beklenemez. Ancak ciddi yatırımlar yapılan ve iyi eğitimler alan gençlerden bahsediyoruz. Milli imkanlarımızla yetişen, kaliteli eğitimler alan ve başarıları ile ön plana çıkan bu az sayıdaki doktorantı yurt dışına beyin göçü olarak kaybetmemek adına, gençlerin şartlarını iyileştirmekte fayda var gibi. 100/2000 öğrencilerinin en büyük eksiği ise hak taleplerinin ne YLSY ne ÖYP ne de önceki örneklerle kıyaslanamayacak kadar zayıf olması. Twitter da gündem oluşturmak, YÖK ziyaretleri, cimer başvuruları vb yöntemler konusunda ciddi zayıflık var. Yök başkanı ile buluşmalarda bile çok az şey isteyebiliyorlar. Genelde sorulan soru; işe giriş çıkışlarda burs kesintisinin kaç ay sürceği gibi teknik meseleler oluyor. Ancak projenin dünyadaki örneklerinde öğrencilerin hakları sanıyorum daha fazlaydı. Kadroları biraz taleplerine bağlı olacak gibi.